2 Haziran 2011 Perşembe

Kıskançlık

".. . Üstün hayvanlarda, sürü (horde) ve aile, birbirinin tamamlayıcısı değil, birbirinin karşıtıdır. Espinas, kızgınlık döneminde erkek hayvanlardaki kıskançlığın, sürü içindeki bütün ortaklık ilişkilerini, geçici olarak nasıl gevşettiğini ya da bozduğunu çok güzel gösterir." (s. 42)


" " .. . Sürünün doğması için, söz yerindeyse, evcil ilişkilerin gevşemiş ve bireyin kendi başına buyruk duruma gelmiş olması gerekir. Kuşlarda, örgütlenmiş ilkel topluluklar, bu nedenle çok ender görülür. ... Buna karşılık, memeli hayvanlar arasında, azbuçuk örgütlenmiş topluluklar görürüz; çünkü bu sınıf içinde birey, aile tarafından siinip süpürülmesine izin vermez. ... Öyleyse, ilkel sürünün kolektif bilinci, doğuşunu, en büyük düşmanına, ailenin kolektif bilincine borçlu olmamak [sanırım olmaması yazması daha uygun olacaktı - ilter] gerekir. Şunu söylemekten çekinmeyelim eğer aileden üstün bir toplum kurulmuşsa, bu ancak derinden derine sarsılıp bozulmuş aileleri kendine katarak olabilmiştir. Ama bunun dışında, kurulan toplum, sonradan kendi içindeki çok daha uygun koşulların barınağında, ailelerin yeniden kurulmasını sağlamıştır. " (Espinas, loc. cit., aktaran Giraud-Teulon, Origines du mariage et de la familie, 1884, s. 519-520)". (s. 43)


"Bildiğimiz kadarıyla yüksek dereceli omurgalı hayvan, yalnızca iki aile biçimi tanıyor: çok-karılılık ve tek-eşlilik; bu aile biçimlerinin ikisi de, yalnızca bir tek ergin erkeğe, bir tek kocaya izin verir. Erkeğin, aile için hem bağ ve hem de sınır olarak kıskançlığı yüzünden, [hayvanlar için -ç.] toplum durumuna gidebilmenin en yüksek biçimi olan sürü, ya olanaksız duruma gelir. ya dağılır; ya da en azından gelişmesi yavaşlar. Yalnızca bu, hayvan ailesiyle ilkel insan toplumunun birbiriyle bağdaşmaz iki şey olduğunu; emek ile hayvanlıktan kurtulan ilkel insanların, ya aile nedir bilmediklerini ya da en azından hayvanlar arasında var olmayan bir aile biçimi kurduklarını göstermeye yeter." (s. 43)


"... hayvandan insana değişimin tamamlanabileceği bu daha geniş ve sürekli kümelerin meydana gelebilmesi için ilk koşul, ergin erkekler arasındaki karşılıklı hoşgörü, ve her türlü kıskançlıktan kurtulmaktı. Gerçekten de, bugün bile şurada burada irdeleyebildiğimiz ve tarihte varlığını kesinkes tanıma zorunda kaldığımız en eski, en ilkel aile biçimi olarak ne buluyoruz? Grup halinde evlilik; yani bir küme erkekle bir küme kadının birbirlerine karşılıklı olarak sahip bulunduğu ve kıskançlığa çok az yer bırakan evlilik biçimi. Ayrıca, gelişmenin daha sonraki bir aşamasında, bütün kıskançlık duygularına meydan okuyan ve bundan ötürü hayvanlar arasındaki hiç görülmeyen bir şeyi, istisnai çok-kocalılık biçimini buluyoruz. Ama bildiğimiz grup halinde evlenme biçimleri öylesine anlaşılmaz durumlar gösteriyorlar ki, bunlar, bize, cinsel ilişkilerin daha eski ve daha yalın biçimlerini, ve böylece, en sonunda hayvanlıktan insanlığa geçişe uygun düşen, bütün kurallardan yoksun cinsel ilişki dönemini düşünmeye zorluyorlar; insanlar, hayvanlar arasındaki cinsel ilişki biçimlerini tamamen aşarak insanlığa geçmişlerdir. " (s. 44)

1 yorum:

  1. "Freud kıskançlığın “kaçınılmaz”, dolayısıyla da evrensel olduğunu ileri sürmektedir.
    Kimsenin kıskançlıktan kurtulamayacağını, çünkü kıskançlığın köklerinin herkesin geçirdiği acı verici
    çocukluk yaşantılarında gizli olduğunu belirtmekte ve yetişkinlikte yaşanan kıskançlıkları çocukluk
    dönemi travmalarının yeniden canlanması olarak değerlendirmektedir (Pines, 1992a).
    Freud, kaçınılmaz olduğuna ve herkes tarafından yaşandığına göre kıskançlığı, “üzüntü gibi
    “normal” olarak ele alınabilecek duygu durumlarından biri” olarak tanımlamaktadır. O’na göre, eğer
    bir birey kıskançlık yaşamadığını iddia ederse, bu durum şiddetli bir bastırmayla açıklanabilir ve
    sonuç olarak da onu büyük bölümüyle bilinçaltında yaşadığı söylenebilir (Yates, 2000; Pines, 1992b).
    Bir birey, önem verdiği bir ilişki tehlikeye girdiğinde kıskançlık yaşamıyorsa ortada bir sorun var
    demektir. Bu, çok sevdiğiniz biri öldüğünde hiç üzüntü duymamaya benzer. Böyle bir durum, o
    bireyin kıskançlık duygularını bastırmak ve bunu hem kendinden hem de çevresinden gizlemek için
    akıl almaz bir çaba harcadığının kanıtıdır. Freud’tan etkilenen Pinta (1978, s. 699) bu durumu
    “patolojik hoşgörü (pathological tolerance)” olarak adlandırmaktadır. Patolojik hoşgörü, başka
    herhangi bir birey için açıkça kıskançlığa yol açacak bir durumu algılayamama ya da ayırt edememe
    anlamına gelen “psikolojik körlüğe (psychological scotoma)” benzer bir klinik belirtidir. Örnek
    olarak, karısı açıkça çevredeki tüm erkeklerle flört eden ve istediği herkesle cinsel yakınlık kuran bir
    adamın bu durumun farkında olmayan tek kişi olması verilebilir (Pines, 1998).
    "

    YanıtlaSil