31 Ekim 2009 Cumartesi

1844 El Yazmaları

ÜCRET

1- Kapitalist işçisiz, işçinin kapitalistsiz yaşayabileceğinden daha uzun süre yaşayabilir.
2- Toprak sahibi ile kapitalist gelirlerine sınai yararlar ekleyebilir fakat işçi sınai gelirine ne toprak rantı, ne de sermaye faizi ekleyebilirler.

sınai: sanayi ile ilgili, endüstriyel

Bu nedenlerden ötürü işçiler arasındaki rekabet büyür. Ek olarak sermaye, toprak mülkiyeti ve emeğin ayrılması yalnız işçi için zorunlu, özsel ve zararlı bir ayrılmadır. Öyleyse, işçi için, sermaye, toprak mülkiyeti ve emeğin ayrılması ölümcüldür.

Ücret için en düşük sınır bir işçinin geçinmesi, ailesine bakması ve soyunun devamı için zorunlu olan minimum artıdır. Smith'e göre "simple humanite" ile yani bir hayvan varlığını sürdürebilen en düşük ücrettir.

İnsan talebi diğer metalar gibi insanların üretimini zorunlu olarak düzenler. ARZ - TALEP. Arz talepten büyük olunca işçilerin bir bölümün sonu malum .. Buradan da işçinin var olabilmesi başka herhangi bir metanın varoluş durumuna indirgenmiştir.

Arz talebi aşarsa fiyatı oluşturan öğelerden biri (kar, toprak rantı, ücret) fiyatının altında ödenecektir.

Aynı zamanda işçi emeğine başka bir yönelim vermesi en güç kişiyken kapitalistin sermayesine başka bir yön vermesi isteğine bağlıdır. İşçi yaşamını korumaya çalışırken kapitalist sermayesini korur.

Pazar fiyatının olumsal ve beklenmedik dalgalanmaları en büyük ölçüde ücret'i sonrasında ise ücret'e oranla çok daha az olarak sırasıyla kar'ı en son ise toprak rantının fiyatını etkiler.

İşçi, kapitalist kaybetdiği zaman zorunlu olarak birlikte kaybeder fakat kazandığı zaman zorunlu olarak kazanmaz.

SERMAYE'NİN KARI

Sermaye emeği ve onun ürünlerini yönetme gücüdür.

Say'ın sözleriyle: "Sermayenin hiçbir soygun meyvesi olmadığı varsayılsa bile verasetini kutsamak için gene de yasaların yardımı gerekir". -Jean Baptiste Say , Traite d'Economie politique-

Smith'in miras yoluyla kazanılan sermaye üzerine sözleri şu şekilde özetlenebilir: Miras yoluyla sermaye elde eden kişinin hiçbir siyasal güç kazanmayacağı, kazanılanın satın alma gücü olduğunu söyler.

Yine Smith'e göre: "Sermaye, biriktirilmiş ve yedeğe ayrılmış belli bir nicelikteki emek"tir.

Smith'e göre fon; toprak ya da yapımevlerinin (manifaktürler) çalışmasının herhangi bir yığını anlamına gelir. Ancak sahibine herhangi bir gelir ya da kar getirdiği zaman sermaye adını alır.

2- Sermayenin Kar'ı

"Sermaye kar ya da kazancı ücretten büsbütün ayrıdır."

Marx: "Demek ki kapitalist, bir kazanç sağlar: Primo, ücretlerden, secundo, kullanılmış bulunan hammaddelerden."

Smith'e göre;
Kazancın sermayeye oranı birçok parametreye dayanan değişken orandır. Bu değişken oran kesin olarak belirlenemese de para faizine göre birşeyler söylenebilir. En yüksek oran metaların en büyük bölümünde toprak rantına gidecek bölümün koparıldığı ve ücretin minimum (yaşam sınırı) sınırda verildiği durumdur. E doğal zaten, çünkü "fiyat = toprak rantı + ücret + kar" demiştik zaten.

"Bir meta ne kadar çok işlenirse fiyatın ücret ve karlara dönüşen bölümü, ranta dönüşen bölümüne göre o kadar büyür."

Marx: "Sermaye karlarının, dolaşım araçlarının ya da daha küçük maliyet fiyatı (örneğin kağıt para) ile birlikte artacakları kendiliğinden anlaşılır."

3- Sermayenin Emek Üzerindeki Egemenliği ve Kapitalistin Güdüleri

Kapitalist yalnızca kar'ı düşünür üretkenliği ya da toprak verimini düşünmez.

Smith: "Demek ki kar oranı, rant ve ücretler gibi toplumun gönenci ile yükselmez ve gene onlar gibi, gerilemesi ile düşmez."

4- Sermayelerin Birikimi ve Kapitalistler Arasındaki Rekabet

Marx: "Kapitalistlere karşı tek çıkar yol, ekonomi politiğin verilerine göre, ücretlerin yükselmesi üzerinde olduğu kadar tüketici halk yararına metaların ucuzluğu üzerinde de iyilikçi bir biçimde etkin olan rekabettir."

Bu bölümde büyük sermayenin küçük sermayeyi her koşulda yok edebileceğinden söz ediliyor.

Smith: "Sanayi ile aylaklığın içinde bulunacakları oranı, her yerde sermayelerin tutarı ile gelirlerin tutarı arasında varolan oran belirler; sermayelerin ağır bastığı her yerde, egemen olan sanayidir; ağır basanın gelirler olduğu her yerde, aylaklık üste çıkar."

Kapitalistlerin rekabeti emek ücretlerini yükseltir ve karları düşürür.

Capital fixe & Capital circulant - Smith
Döner sermaye yapım ve tecim için geçim araçlarını üretmekle kullanılan sermayedir. Emek gereç ve ücretlerini sağlar ve sanayiyi etkinliğe geçirir. Marx, sonradan bu sermayeye dolaşan sermaye diyecektir.

Sabit sermaye toprakların iyileştirilmesinde ve yararlı makineler ile aletleri ya da benzer şeylerin satın alınmasında kullanılan sermayedir. Çok büyük bir bankacının çok küçük bir bankacıdan ancak çok küçük nicelikte daha çok bir sabit sermaye gereksinmesi vardır. Sabit sermayeleri büroları ile sınırlanır. Büyük bir toprak sahibinin aletleri toprağıyla orantılı olarak artmaz.

Emek olmadan gereç üretim yapamaz.

Varlıklılara efendilik özel mülkiyet hukuku ile verilmiştir.

Ayrıca bu bölümde Pecqueur'un üç iktisadi uğrağın yarattığı sonuçlara dair bir paragraf bulunur. Bu üç iktisadi durak; kullanma ve kötüye kullanma hakkı, değişim özgürlüğü ve isteğe bağlı rekabet.

Marx, Ricardo'nun Toprak Rantı kitabına atıfta bulunarak Ricardo'ya göre ulusun üretim atelyesi, insan bir üretim/tüketim makinesi, insan yaşamı bir sermaye olduğu, iktisadi yasaların insanları körü körüne yönettiği ve insanların değil üretimin önemli olduğunu söyler.

Smith: Sermaye birikim işbölümünün zorunlu bir önkoşuludur. ".. her işçinin görevi giderek büyük bir yaılınlık derecesine indirgenmiş bulunduğundan, bu görevleri kolaylaştırıp kısaltmak için bir yığın yeni makine türetilir." "Oysa her işkolundaki işçi sayısı, işkolundaki işbölümünün artması ile birlikte genel olarak artar ya da daha doğrusu onları bu biçimde sınıflanıp bölünecek duruma getiren şey, sayıların artışıdır. "

TOPRAK RANTI

Say der ki: 'Toprak sahibinin hakkı kökenini soygundan alır.'

Toprak rantı doğa erkinin ürettiği ürünlerden de elde edilir. Smith der ki; "Rant, ürünü ne olursa olsun toprağın verimliliğine ve verimliliği ne olursa olsun konumuna göre değişir".

Marx: "İktisatta her yerde, toplum örgütlenmesinin temeli sayılan açık çıkar çatışmalar, savaşımlar, savaşlar görürüz.."
"Her zaman bir toprak rantı getiren ürünler arasında, yiyecek maddeleri bulunur.". Smith: "İnsan yiyeceği toprak sahibine her zaman (ve zorunlu olarak) ödenecek bir rant sağlayan [tek toprak ürünü olarak görülür.

İnsan gereksinimlerinin yiyecek, giysi ve konut ısınması (Smith'e göre konut) olarak sıralandığı iletiliyor.

Marx: "Ekonomi politikte, özel mülkiyet rejimi altında, herhangi birinin toplumdan sağlayabileceği çıkar, toplumun ondan sağlayabileceği çıkarla tam bir ters orantı içindedir." Burada Marx sınıflar arası çıkar çatışmasından bahsederek daha sonra dile getireceğini düşündüğüm sınıflar arası uzlaşının (ortak çıkar) imkansızlığından bahsediyor.

Büyük sermayenin küçük sermayeyi yuttuğu gibi bu sefer de küçük toprak sahibi yok oluyor.

Marx: "Genel olarak özel mülkiyetin egemenliği toprak mülkiyeti ile başlar, özel mülkiyetin temeli toprak mülkiyetidir."


YABANCILAŞMA (YOKSUNLAŞMA)

"İşçi ne kadar çok zenginlik üretir, üretimi erk ve hacim bakımından ne kadar artarsa o kadar yoksul duruma gelir. Ne kadar çok meta üretirse o kadar ucuz bir meta olur. İnsanların, dünyasının değersizleşmesi, nesnelerin dünyasının değer kazanması ile orantılı olarak artar. Emek sadece emtia üretmekle kalmaz; genel olarak emtia ürettiği ölçüde, kendi kendini ve işçiyi de meta olarak üretir.

Bu olgu sadece şunu dile getirir: Emeğin ürettiği nesne, onun ürünü, yabancı bir varlık olarak, üreticiden bağımsız bir erk olarak, ona karşı koyar" (s.140)

"Bu, dinde de böyledir. İnsan Tanrıya ne kadar çok şey verirse, kendinde o kadar az şey kalır. İşçi yaşamını nesneye koyar ama o zaman yaşam kendisinin değil nesnenindir. Demek ki bu etkinlik ne kadar büyükse işçi o kadar nesnesizdir." (s.141)

"Dinde insan imgeleminin, insan kafasının ve insan yüreğinin öz etkinliği, nasıl birey üzerinde ondan bağımsız olarak, yani tanrısal ya da şeytansal yabancı bir etkinlik olarak etkili olursa, işçinin etkinliği de tıpkı öyle, kendi öz etkinliği değildir. Bir başkasına ilişkindir, kendi kendinin yitirilmesidir bu etkinlik." (s.143-144)

"Hayvan kendi yaşamsal etkinliği ile doğrudan doğruya özdeşleşir. Kendini ondan ayırmaz. O, bu etkinliktir. İnsan kendi yaşamsal etkinliğinin kendisini, kendi istenç ve bilimcinin nesnesi (konusu) durumuna getirir. Onun bilinçli bir yaşamsal etkinliği vardır. Kendisi ile doğrudan doğruya kaynaştığı bir belirlenim değildir bu. Bilinçli yaşamsal etkinlik insanı, hayvanın yaşamsal etkinliğinden doğrudan doğruya ayırır. İşte o tastamam bundan ve sadece bundan ötürü cinsil bir varlıktır*. Ya da o sadece cinsil bir varlık olduğu için bilinçli bir varlıktır; başka bir deyişle kendi öz yaşamı onun için bir nesnedir. Etkinliği sadece bundan ötürü özgür etkinliktir. Yabancılaşmış emek, ilişkiyi tersine çevirir; öyle ki insan, bilinçli bir varlık olması sonucu, kendi yaşamsal etkinliğini, kendi özünü ancak varoluşunun bir aracının ta kendisi durumuna getirir."

* "Feuerbach'tan şu alıntı (Hristiyanlığın Özü, Giriş), Marx ile Feuerbach'ın karşılıklı konumlarının benzerliği ile onları ayıran şeyi iyi gösterir: "Öyleyse insanı hayvandan ayıran o özsel ayrım nedir? Bu soruya verilen yanıtların en yalın ve en geneli, ama aynı zamanda da en popüleri şudur: bilinç. Ama dar anlamda bilinç; çünkü kendinin duygusunu, duyulur nesneleri ayırdetme, dış şeyleri duyu organları ile duyulan belirli göstergelere göre algılama, hatta yargılama yetisini belirten bilincin, hayvanlarda da varolmadığı söylenemez. En dar anlamda anlaşılmış bilinç, ancak kendi öz cins ve kendi has özünü konu alan bir varlık için sözkonusudur. ... Bilinçle bezenmiş olmak demek, bilime yetenekli olmak demektir. Bilim, cinslerin bilincidir. ... Oysa ancak kendi öz cinsini, kendi has özünü konu alarak alan bir varlık, kendinden başka şey ve varlıkları, özsel anlamları içinde, konu olarak almaya yeteneklidir. "Bundan ötürü, hayvanın sadece yalın ve insanın ikili bir yaklaşımı vardır: hayvanda iç yaşam dış yaşam ile karışır, insan tersine, bir iç ve bir dış yaşama sahiptir." (Ludwig Feuerbach: Manifestes philiosophiques, Louis Althusser çevirisi, Paris 1960, s. 57-58)."


İKİNCİ ELYAZMASI
[Emek ve Sermaye Karşıtlığı. Toprak Mülkiyeti ve Sermaye]


Marx'ın bu elyazması ilk 39 bölümü kaybolduğundan 40. bölümden başlamaktadır. Bu ve bir sonraki bölümde karşıtların birliğini sürekli dile getirmektedir. Örneğin işçi varlığını sermayenin varlığına borçlu olduğuna dile getirmesi gibi.
Sermayenin varoluşu onun varoluşudur, yaşamıdır ve sermaye onun yaşamının içeriğini ona kayıtsız olan bir biçimde belirler.
Sonrasında ise ekonomi politiği açıklar ve ekonomi politiğin ereklerini sıralar;
Demek ki ekonomi politik işsiz işçiyi, emek adamını, o bu emek ilişkileri küresi dışında bulunduğu ölçüde tanımaz. .. İşçinin gereksinmeleri ekonomi politik için işçiyi çalışma süresince yaşatma ve sadece ilişkiler soyunun sönmesini engelleyecek biçimde yaşatma gereksinmesinden başka birşey değildir.
Sonrasında ekonomi politik üzerinden ücreti tarifliyor;
Öyleyse ücret, başka herhangi bir üretken aletin bakımı, çalışma durumunda tutulması ile, sermayenin kendini faizlerle birlikte yeniden üretmek için gereksinme duyduğu sermaye tüketimi ile, dönmelerini sağlamak için çarkların yağlanması ile tastamam aynı anlamı taşır. Öyleyse ücret, sermaye ve kapitalistin zorunlu harcamaları arasına girer ve bu zorunluluğun sınırlarını aşmamalıdır.
Ekonomi politik üzerinden üretimi tanımlıyor ve modern İngiliz iktisatçılarının hakkını veriyor;
Üretim insanı sadece meta, insanal meta, meta olarak belirlenmiş insan olarak yaratmakla kalmaz, onu bu tanım uyarınca, fizik bakımından olduğu kadar entelektüel bakımdan da insanlıktan uzaklaştırılmış bir varlık olarak da üretir - işçilerin ve kapitalistlerin töretanımazlık, yozlaşma ve sersemleşmesi ... - ... Üretimin gerçek ereği, bir sermayenin gereksinmelerini sağladığı işçilerin sayısı değil ama getirdiği faizlerin miktarı, yıllık ekonomilerinin tutarıdır onlara göre (Smith, Ricardo, Say ve Mill vb.). Bir yandan emeği iktisadın tek ilkesi durumuna getirirken, bir yandan da ücret ile sermaye çıkarlarının birbirleriyle ters orantılı olduklarını ve genel kural olarak kapitalistin ancak ücreti, işçinin de ancak sermaye çıkarlarını kısarak kazanabileceklerini tam bir açıklıkla açıklamış bulunması da, modern İngiliz iktisadının iyiden iyiye mantıksal büyük bir ilerlemesi oldu.

ÜÇÜNCÜ ELYAZMASI
[Özel Mülkiyet ve Emek. Merkantilistlerin, Fizyokratların, Adam Smith'in, Ricardo ve Okulu'nun Görüşleri]

Engels, Adam Smith'i, Ekonomi Politiğin Luther'i olarak tanımlıyor:

.. Engels, Adam Smith'i ekonomi politiğin Luther'i olarak adlandırırken haklıydı. Tıpkı Luther'in dini, imanı, gerçek dünyanın özü olarak tanıması ve dolayısıyla katolik paganizmine karşı çıkması gibi, tıpkı din duygusunu insanın içsel özü durumuna getirerek dışsal din duygusunu kaldırması gibi, tıpkı rahibi laikin yüreğine aktardığı için laik dışında varolan rahipleri yadsıdığı gibi, insanın dışında ve ondan bağımsız bulunan - öyleyse ancak dışsal bir biçimde korunup olumlanabilen - zenginlik de kaldırılmıştır; başka bir deyişle servetin o saçma dışsal nesnelliği, özel mülkiyetin insanın kendisine katılması ve insanın da onun özü olarak tanınması sonucu, ortadan kalkmıştır; ama sonuç olarak, insanın kendisi özel mülkiyet belirlenimi içine konulmuştur - Luther'de din belirlenimi içine konulmuş bulunduğu gibi -. İnsanı tanıma bahanesi ile ilkesi emek olan ekonomi politik, demek ki tersine, insanın yadsınmasını tutarlı bir biçimde tamamlamaktan başka birşey yapmaz, çünkü insan özel mülkiyetin dışsal özü ile artık aşırı bir gerginlik ilişkisi içinde değildir ama kendisi özel mülkiyetin bu gergin özü durumuna gelmiştir. Eskiden kendine dışsal-varlık, insanın gerçek yabancılaşması olan şey, şimdi yabancılaşma eyleminden, kendinin yabancılaşmasından başka bir şey olmamıştır. Öyleyse eğer bu ekonomi politik, insanı, onun bağımsızlığını, kendine özgü etkinliğini vb. tanır görünerek başlıyor, ve eğer, özel mülkiyeti insanın kendi özü içine aktardığı zaman, artık kendi dışında varolan öz olarak özel mülkiyetin yerel, ulusal vb. belirlenimleri ile koşullandırılamıyorsa; öyleyse eğer bu ekonomi politik, kendini ortaya tek siyaset, tek evrensellik, tek engel ve tek bağ olarak koymak üzere her engel ve her bağı alaşağı eden kozmopolit, evrensel bir erke geliştiriyorsa, gelişmeye devam ederken bu ikiyüzlülüğü yadsıması ve tüm kinizmi içinde görünmesi gerekecektir; ve o, emeği, zenginliğin biricik özü olarak, çok daha salt, öyleyse daha açık ve daha tutarlı bir biçimde geliştirerek, bu öğretinin onu sürüklediği tüm görünür çelişkilerden kaygılanmaksızın bu işi yapar; emeğin, zenginliğin biricik özü olduğu yolundaki ilk görüşe karşıt olarak, tersine, bu öğretinin sonuçlarının insana düşman olduklarını tanıtlar ve eninde sonunda, emek hareketinden, özel mülkiyet hareketinden bağımsız son bireysel, doğal varlığa ve zenginlik kaynağına toprak rantı, feodal mülkiyetin iyice iktisadi duruma gelmiş ve bunun sonucu iktisada direnmekte yeteneksiz bulunan bu dışavurumuna son yumruğu indirir (Ricardo okulu). Smith'ten Say'a, ve ondan da Ricardo'ya, Mill'e, vb. kadar, sanayi sonuçlarının Ricardo ve Mill gibilerine daha gelişmiş ve daha çelişki dolu göründükleri ölçüde, ekonomi politiğin kinizmi, sadece Smith'e oranla büyümekle kalmaz, ama ayrıca, olumlu planda, Ricardo ve Mill gibileri, hem de sadece kendi bilimleri daha tutarlı ve daha doğru bir biçimde geliştiği için, insana yabancılaşmada, kendilerinden öncekilerden durmadan ve bilinçli olarak daha ileriye giderler. Etkin biçimi altındaki özel mülkiyeti özne, böylece insanı da (o bir hayalete indirgedikleri insanı da) öz durumuna getirmeleri sonucu, gerçekliğin çelişkisi, onların ilke olarak benimsemiş bulundukları çelişkilerle dolu öze tastamam karşılık düşer. Sanayiin parçalanmış gerçekliği, bunu çürütmek şöyle dursun, onların kendiliğinde parçalanmış ilkelerini doğrular. İlkeleri, gerçekte bu parçalanmanın ilkesidir.


a