11 Haziran 2011 Cumartesi

Gens üzerine araştırma ..

Öncelikle şu gens terimini açmamız yerinde olacak diye düşünüyorum. Bunu yapmak için google'ı kullanmak yerine scholar google'ı kullanıp ciddi bir araştırma yapmak istedim. Bu araştırma sırasında Gens'i tanımlayan ve antropoloji konusunda referans alınan bir kitaba rasladım;The Roman Clan - The Gens from Ancient Ideology to Modern Anthropology - C.J.Smith. Bu kitabın 15. sayfasında Gens tanımı yapılıyor fakat google books üzerinde bu sayfa yok. Bu sebeple kitabın pdf'ini arıyorum.  Google Books'daki adresi;

http://www.google.com/books?hl=tr&lr=&id=m2-G6PQxWo0C&oi=fnd&pg=PR9&dq=gens+anthropology&ots=1D8byiPB06&sig=Syj4YNdvfN8lG4ry2nOCJkpPI60#v=onepage&q&f=false

Bu kitap gens için temel referanslardan biri sanırım. Roma tarihi konusunda hangi kitaba rastlasam bu kitabı referans göstermiş. Fakat bu kitabı henüz bulamadım. Hugh Lindsay'in Adoption in The Roman World kitabından gens tanımı ve Roma toplulukları ile ilgili kısa bir bilgi buldum, alıntılıyorum;

"The gens is the unit of organisation; giving as the successive stages of integration, in the archaic period, the gens, the phratry, the tribe, and the confederacy of tribe, which constituted a people or nation (populus). At a later period a coalescence of tribes in the same area into a nation took the place of a confederacy of tribes occupying independent areas. Such, through prolonged ages, after the gens appeared, was the substantially universal organisation of ancient society; and it remained among the Greeks and Romans after civilisation supervened. The second is founded upon territory and upon property, and may be distinguished as a state (civitas). The township or ward, circumscribed by metes and bounds, with the property it contains, is the basis or unit of the latter, and political society is the result. Political society is organised upon territorial areas, and deals with property as well as with persons through territorial relations. The successive stages of integration are the township or ward, which is the unit of organisation; the country or province, which is the aggregation of townships or wards; and the national domain or territory, which is an aggregation of counties or provinces; the people of each of which are organised into a body politic. It taxed the Greeks and Romans to the extent of their capacities, after they had gained civilisation, to invent the deme or township and the city ward; and thus inaugurate the second great plan of government, which remains among civilised nations to the present hour. In ancient society this territorial plan was unknown. When it came in it fixed the boundary line between ancient and modern society ...(Morgan [1877] 6–7)" (s. 32)

Kaynak: http://www.google.com/url?sa=t&source=web&cd=47&ved=0CDkQFjAGOCg&url=http%3A%2F%2Fproxy.bookfi.org%2Fgenesis2%2F272000%2F7206fb9053cdea76b2d82c4d24f92be9%2F_as%2F%255BHugh%2520Lindsay%255D_Adoption%2520in%2520the%2520Roman%2520World(BookFi.org).pdf&rct=j&q=%22the%20roman%20clan%22%20filetype%3Apdf&ei=RFn0TcrIOM_GswbEoMmqBg&usg=AFQjCNFuMQEu-HZ8sBguPc6lktQq3QibRg&sig2=4pdFUTXiIC_Kjw9ZxDKBCQ&cad=rja

İki Başlı Aile

Genslerin giderek daha da gelişmesiyle birlikte, akraba sayılanların birbirleri arasında evlenmeleri yasaklanmaya başladı. Morgan'ın dediğine göre:

"Kandaş olmayan gensler arasındaki evlenmelerden, beden sağlığı bakımndan olduğu kadar, kafa bakımından da daha sağlam bir soy çıkar; gelişmekte olan iki aşiret birleşince
yeni kafatasları ve yeni beyinler, iki aşiretin de yeteneklerine sahip olana kadar, doğal biçimde gelişirler."

Barbarlık döneminde akrabalık sistemlerinin karmaşıklaşması ve kalabalıklaşması ve akrabalıklar arasında evliliklerin yasaklanmasıyla birlikte, grup halinde evlenmeler olanaksızlaştı ve yerini iki-başlı aile yapısına bıraktı. Böylece evrimsel açıdan aile giderek daralmaya ve son olarak iki karşıt tarafın birlikteliğinden ibaret olmaya başladı. İki-başlı ailede erkek çok-karılı yaşama hakkına sahipti, ancak kadından bağlılık beklenir ve eşini aldatan kadın şiddetle cezalandırılırdı. Bununla birlikte heriki taraf da isterse aradaki birliktelik bağı çözülebilir ve çocuk anaya ait olurdu.

Bachofen'a göre zevkle çiftleşme adını verdiği yapıdan karı-koca evliliğine geçiş kadının eseridir:

"İktisadi yaşam koşullarının, eski komünizmi yıkarak geliştiği ve nüfus yoğunluğunun da arttığı ölçüde, geleneksel cinsel ilişkiler ilkel saflıklarını yitiriyor, ve iffet hakkını, bir tek adamla geçici ya da sürekli evlenme hakkını bir kurtuluş gibi görmeye başlayan kadınlara, gitgide alçaltıcı ve ezici olarak görünüyorlardı."

Bu çizgiyi çeken nokta ise özel mülkiyet olmuştur.

Hayvanların evcilleştirilmesiyle birlikte çoban halklar (Aryenler, Semitler) gelişmeye başladı. İyi sulanan alanlarda hayvanlara gözkulak olmak karşılığında et, süt gibi besinlerle bu halkalar gittikçe zenginleştiler.

Bu zenginlik ve dolayısıyla servet, başlangıçta genes ait olmasına rağmen zamanla “özel mülkiyet” gelişmeye başladı. Hatta başlangıçta sürüler, madeni avadanlık, lüks maddeler ve hatta köleler dahi aile başkanlarının özel mülkiyetinde bulunmakta idi.

Özel mülkiyet isteğinin artmasıyla birlikte insanın emek gücü de önem kazanmaya başladı. Bu doğrultuda başlangıçta Amerikan yerlileri, yendikleri düşman gense ait düşman erkeklerini ya öldürüyor ya kendi aşiretlerine kardeş kabul ediyorlar, kadınlarla ise ya evleniyorlar ya dab u kadınları çocuklarıyla birlikte kendi aşiretlerine kabul ediyorlardı. Çünkü “bu aşamada insane emek-gücü henüz kendi masraflarını kayda değer bir şekilde aşan bir artı (fazla) sağlamazdı”.

Ancak hayvancılık, madenlerin işlenmesi, dokumacıılık ve tarımın başlamasıyla bu durum değişmeye başladı. Öncelikle kadınlar bir değişim-değeri kazandı ve satın alınmaya başladı.

Hayvan sürüsünün artmasıyla, sürüyü mülk edinmiş aile bireyleri aynı doğrultuda çoğalamadığı için hayvanların bakımı zorlaştı. Dolayısıyla sürüye gözkulak olmak için savaşlardan köleler toplanmaya başlandı.

Böylece özel mülkiyetle birlikte aile ve gens kavramları değişikliğe uğramaya başladı.

“İki başlı evlilik aile içine yeni bir öğe sokmuştu. Sahici annenin yanında, sahici, delilli-ispatlı ve büyük bir olasılıkla günümüzün birçok “babalar”ından çok daha gerçek babaya da yer veriyordu.”

Bu aşamada, erkek yiyeceği ve aletleri sağlayan kişi olarak görülüyordu. Dolayısıyla bu aletlerin sahibiydi. Ailenin ayrılması halinde aletler erkeğin malı olurken, ev eşyaları kadının malı oluyordu.

“Demek ki, bu toplumda yürürlükte bulunan töreye göre, erkek aynı zamanda yeni beslenme kaynağının, hayvan sürüsünün, daha sonra da yeni çalışma aracının, kölenin sahibiydi.”

Erkek bu zenginliğine rağmen hala çocuğunun mirasçısı değildi. Çocuğun mirası analık hukukuna göre yalnızca çocuğun anne soyundan gelebiliyordu.

Yani çocuklar kendi soyundan birinci dereceden analarının mirasçısı olabiliyorken, babalarının mirasçısı olamıyorlardı. Babanın servetinden asla pay alamayan çocuğun soyu gittikçe fakirleşiyordu.

Bu durumu değiştirecek yeni bir miras düzeni geliştirilmeliydi. Dolayısıyla soy-zincirinin analık hukukuna göre hesaplanması değiştirilmeliydi.

“Bu devrim – insanlığın tanımış olduğu en köklü devrimlerden biri- bir gensin yaşamakta olan üyelerinin bir tekinin bile durumunda herhangi bir değişiklik yapmak gereği duymadı.”

Böylece çocuklar baba gensine geçmeye yani baba-soy-zinciri kabul edilmeye başlandı.

“İnsanı, adlarını değiştirerek, nesneleri değiştirmeye götüren ezeli kurnazlık! Ve dolayısıysız bir çıkarla dürtülünce, gelenek içinde kalarak geleneği yıkmak için bulunan dolambaçlı yol!” (Marx)

“Analık hukukunun yıkılışı, kadın cinsinin büyük tarihsel yenilgisi oldu.”

Çünkü bu durum, kadının aşağılanması, köleleşmesi, erkeğin keyfi ve çocuk doğurma aleti haline gelmesine neden oldu.

Erkek tekelciliğiyle aile, aile başkanının otoritesi altında bulunan örgüt haline geldi.

  • Famulus => Romalılarda evcil köle anlamına gelir.
  • Familia => Romalılarda bir tek adama ait bulunan kölelerin tamamı anlamına gelir.

“Kadının bağlılığını, yani çocukların babalılığını sağlama bağlamak için, kadın, erkeğin insafına bırakılmıştı: Adam kadını öldürürse, hakkını kullanmaktan başka birşey yapmış olmaz.”

7 Haziran 2011 Salı

Tarihsel Süreçte Aile Tipleri

1. Kandaş Aile; 

".. bu aile biçimi içinde, yalnızca yukarı kuşakla aşağı kuşak arasında, ana-babalarla çocuklar arasında, (bizim deyimimizle) evlilik hak ve ödevleri söz konusu eilemez. [bunlar birbirleriyle evlenemezler. -ç]."

Kuşak (nesil) olarak bir topluluğa baktığımızda aynı kuşakta yer alan herkes birbirinin kız/erkek kardeşidir ve aynı kuşakl içerisinde herkes aynı zamanda birbirinin karı/kocasıdır. Bu durumda kardeşler arası cinsel ilişki kurulur. 

"Bu tür bir ailenin tipik biçimi, bir tek çiftten gelme dölden türer; bu döl içindeki her farklı kuşak bireyleri, kendi aralarında kardeş ve bu nedenden ötürü de, karı-kocadırlar." (s. 47)

Kandaş ailenin varlığını kanıtı şu şekilde veriliyor; "Tarihin sözünü ettiği en yabanıl halklar bile, bize kandaş aile üzerine hiçbir kesin örnek veremez. Ama kandaş ailenin varolmuş olması gerekir. Bugün bütün Polinezya'da hala yürürlükte bulunan Havai akrabalık sistemi, bizi, bunu kabul etmeye zorlar; çünkü bu akrabalık sistemi, ancak kandaş aile biçimi içinde ortaya çıkabilecek kandaş akrabalık derecelerini dile getirir. Aynı biçimde, ailenin zorunlu önaşama olarak bu biçime dayanması gereken daha sonraki bütün gelişmesi de bizi kandaş ailenin varlığını kabul etmek zorunda bırakır." (s. 47)


2. Ortaklaşa (punaluenne) aile

"Örgütlenmenin ilk adımı, ana-babayla çocuklar arasındaki karşılıklı cinsel ilişkinin yasaklanması olduysa, ikinci adımı da kardeşler arası cinsel ilişkinin yasaklanması olmuştur. " (s.47)

"Bütün kurallardan yoksun cinsel ilişki"

Güzel soru.. İnsan ne anlıyor bütün kurallardan yoksun deyince. Tarihsel süreçte değil de günümüz sohbetlerinde herkesin herkese "saldırması" olarak algılansa da kanımca bu toplum olarak ne kadar çok cinselliği bastırdığımızı gösteriyor. Bunu tek cümleyle dahi açıklamak mümkün diye düşünüyorum. Cinsel açlığı da yemek, içmek açlığı yani ihtiyacı kadar temel bir ihtiyaç olarak düşündüğümüzde, imkanları dengeli beslenebilmesini sağlayan bir insana kurallardan yoksun ye/iç dendiğinde normalde yiyip/içtiğinden daha fazlasını yiyip/içeceğini hiç sanmıyorum. Ne dersiniz?

Kitapta ise şu şekilde geçiyor: "Bununla [bu sözle - ilter], günümüzde ya da daha önceki bir dönemde yürürlükte bulunan sınırlayıcı yasakların, bir zamanlar hiç varolmadıkları anlatılmak isteniyor." (s. 44)


Kıskançlık; "Gerçek olan bir şey varsa, o da kıskançlığın, görece sonradan gelişmiş bir duygu olduğudur." (s. 44)

"Mahremler-arası-zinanın türetiminden önce (çünkü bu düpedüz bir türetimdir, hem de çok değerli bir türetim), ana-babayla çocuklar arasındaki cinsel ilişki, ayrı kuşaklara ait  bulunan öbür kimseler arasındaki cinsel ilişkiden daha iğrendirici bir şey olamazdı; oysa, ayrı kuşaklardan kimseler arasındaki evlenme, günümüzde hatta en bağnaz ülkelerde derin bir tiksinti uyandırmıyor, altmıi yaşındna büyük bir ihtiyar "kızlar" bile, yeteri kadar zenginseler, otuz yaşlarında gençler ile evleniyorlar." (s. 45)

"Bana öyle gelir ki, bütün bu işlere ahlak zabıtası göyüle baktıkça, ilkel koşulları anlamak olanaksız bir şey olarak kalır."

2 Haziran 2011 Perşembe

Engels - Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni - 4. baskının önsözü

"Mac Lennan'a göre , yalnızca üç evlilik biçimi vardır: çok karılılık (polygamie, çok kocalılık (polyandriie) ve karı-koca evliliği (mariage conjugal). Ama konu üzerinde dikkatle durulunca, gelişmemiş halklar arasında, bir dizi erkeğin, bir dizi kadına ortaklaşa sahip olmaları şeklindeki evlilik biçimlerinin varlığıyla ilgili birçok kanıtlar bulundu ve Lubbock (The Origin of Civillisation, 1870) bu grup halinde evliliği (Communal Marriage) tarihsel bir olgu olarak kabul etti." (s.22-23)

Engels, önsözde inatla aile biçimlerinin tarihten günümüze tek formda kalmadığı, birçok değişiklik geçirdiğini dile getiriyor. Ve bu değişimlerin evrilerek, belli sebeplere dayalı olarak dönüştüğünü söylüyor. Bu arada yukarıdaki alıntıda "sahip olma" ifadesi dikkatimi çekti, http://www.marxists.org/archive/marx/works/download/pdf/origin_family.pdf sitesinden İngilizce metnini buldum. Orada aynı paragraf şu şekilde;

"Facts were now already coming to light in increasing number which did not fit into his neat framework. McLennan knew only three forms of marriage: polygyny, polyandry and monogamy. But once attention had been directed to the question, more and more proofs were found that there existed among undeveloped peoples forms of marriage in which a number of men possessed a number of women in common, and Lubbock (The Origin of Civilization, 1870) recognized this group marriage (“communal marriage”) as a historical fact."

"possessed"; (http://dictionary.reference.com/browse/possessed)

–verb (used with object)
1. to have as belonging to one; have as property; own: to possess a house and a car.
2. to have as a faculty, quality, or the like: to possess courage.
3. (of a spirit, especially an evil one) to occupy, dominate, or control (a person) from within: He thought he was possessed by devils.
4. (of a feeling, idea, etc.) to dominate or actuate in the manner of such a spirit: He was possessed by envy.
5. (of a man) to succeed in having sexual intercourse with.
6. to have knowledge of: to possess a language.
7. to keep or maintain (oneself, one's mind, etc.) in a certain state, as of peace, patienceetc.
8. to maintain control over (oneself, one's mind, etc.).
9. to impart to; inform; familiarize (often followed by of  or with ): to possess someone of the facts of the case.
10. to cause to be dominated or influenced, as by an idea, feeling, etc.
11. to make (someone) owner, holder, or master, as of property, information, etc.: He possessed them of the facts.
12. to seize or take.
13. to gain or win.
14. to occupy or hold.


İlk anlama bakılırsa, bir ev, araba gibi bir objeye sahip olmak anlamındaymış. O halde çeviride bu şekilde kontrol ettiğimde de bir sorun gözükmüyor. Bu ifade hala da epey kullanılan bir ifade ki büyük ihtimalle Engels kitabın ilerisinde bu ifadeden yola çıkarak sahip olmak = mülkiyet edinmek denkleminden yola çıkacak diye düşünüyorum.

Kıskançlık

".. . Üstün hayvanlarda, sürü (horde) ve aile, birbirinin tamamlayıcısı değil, birbirinin karşıtıdır. Espinas, kızgınlık döneminde erkek hayvanlardaki kıskançlığın, sürü içindeki bütün ortaklık ilişkilerini, geçici olarak nasıl gevşettiğini ya da bozduğunu çok güzel gösterir." (s. 42)


" " .. . Sürünün doğması için, söz yerindeyse, evcil ilişkilerin gevşemiş ve bireyin kendi başına buyruk duruma gelmiş olması gerekir. Kuşlarda, örgütlenmiş ilkel topluluklar, bu nedenle çok ender görülür. ... Buna karşılık, memeli hayvanlar arasında, azbuçuk örgütlenmiş topluluklar görürüz; çünkü bu sınıf içinde birey, aile tarafından siinip süpürülmesine izin vermez. ... Öyleyse, ilkel sürünün kolektif bilinci, doğuşunu, en büyük düşmanına, ailenin kolektif bilincine borçlu olmamak [sanırım olmaması yazması daha uygun olacaktı - ilter] gerekir. Şunu söylemekten çekinmeyelim eğer aileden üstün bir toplum kurulmuşsa, bu ancak derinden derine sarsılıp bozulmuş aileleri kendine katarak olabilmiştir. Ama bunun dışında, kurulan toplum, sonradan kendi içindeki çok daha uygun koşulların barınağında, ailelerin yeniden kurulmasını sağlamıştır. " (Espinas, loc. cit., aktaran Giraud-Teulon, Origines du mariage et de la familie, 1884, s. 519-520)". (s. 43)


"Bildiğimiz kadarıyla yüksek dereceli omurgalı hayvan, yalnızca iki aile biçimi tanıyor: çok-karılılık ve tek-eşlilik; bu aile biçimlerinin ikisi de, yalnızca bir tek ergin erkeğe, bir tek kocaya izin verir. Erkeğin, aile için hem bağ ve hem de sınır olarak kıskançlığı yüzünden, [hayvanlar için -ç.] toplum durumuna gidebilmenin en yüksek biçimi olan sürü, ya olanaksız duruma gelir. ya dağılır; ya da en azından gelişmesi yavaşlar. Yalnızca bu, hayvan ailesiyle ilkel insan toplumunun birbiriyle bağdaşmaz iki şey olduğunu; emek ile hayvanlıktan kurtulan ilkel insanların, ya aile nedir bilmediklerini ya da en azından hayvanlar arasında var olmayan bir aile biçimi kurduklarını göstermeye yeter." (s. 43)


"... hayvandan insana değişimin tamamlanabileceği bu daha geniş ve sürekli kümelerin meydana gelebilmesi için ilk koşul, ergin erkekler arasındaki karşılıklı hoşgörü, ve her türlü kıskançlıktan kurtulmaktı. Gerçekten de, bugün bile şurada burada irdeleyebildiğimiz ve tarihte varlığını kesinkes tanıma zorunda kaldığımız en eski, en ilkel aile biçimi olarak ne buluyoruz? Grup halinde evlilik; yani bir küme erkekle bir küme kadının birbirlerine karşılıklı olarak sahip bulunduğu ve kıskançlığa çok az yer bırakan evlilik biçimi. Ayrıca, gelişmenin daha sonraki bir aşamasında, bütün kıskançlık duygularına meydan okuyan ve bundan ötürü hayvanlar arasındaki hiç görülmeyen bir şeyi, istisnai çok-kocalılık biçimini buluyoruz. Ama bildiğimiz grup halinde evlenme biçimleri öylesine anlaşılmaz durumlar gösteriyorlar ki, bunlar, bize, cinsel ilişkilerin daha eski ve daha yalın biçimlerini, ve böylece, en sonunda hayvanlıktan insanlığa geçişe uygun düşen, bütün kurallardan yoksun cinsel ilişki dönemini düşünmeye zorluyorlar; insanlar, hayvanlar arasındaki cinsel ilişki biçimlerini tamamen aşarak insanlığa geçmişlerdir. " (s. 44)

Hetaerism & Bachofen

Aynı aşiret için de her kadının her erkeğe, her erkeğin de her kadına ait olacak ölçüde, tamamen özgür bulunduğu ilkel durum. Morgan'ın değindiği bu durumu ilk olarak Bachofen ele almış;

"Bachofen, bu ilkel durumu "hetaerism" [kitapta başka bir dil ile yazılmış fakat o harfleri klavyede bulamadım, ingilizce olarak yazıyorum] terimiyle adlandırarak, bulmuş olduğu, daha doğrusu kestirmiş olduğu şeyi ne kadar az anlamış bulunduğunu ortaya koyar. Bu sözcüğü türettikleri zaman, hetaerism, Yunanlılar için bekar ya da karı-koca evliliği halinde yaşayan erkeklerin, evli olmayan kadınlarla ilişkisini belirtiyordu.; bu terim, hep, adı geçen ilişkinin, kendi dışında kurulduğu belirli bir evlilik biçimini, ve hiç değilse bir olanak şeklinde, daha şimdiden, fuhuşu içerir. Sözcük zaten hiçbir zaman başka bir anlamda kullanılmamıştır ve Morgan'la birlikte ben de bu anlamda kullanıyorum. Bachofen'ın son derece önemli bulguları , erkekler ile kadınlar arasındaki tarihsel ilişkilerin kaynağını onların gerçek varlık koşullarında değil, insanlığın çeşitli çağlardaki dinsel düşüncelerinde sandığı için, her yerde gerçeklerden uzaklaşacak kadar bozulmuşlardır. [Engels'in notu]" (s. 40) 

Hetaerism için Wiki'nin açıklaması; (http://en.wikipedia.org/wiki/Hetaerism)

A term employed by 19th century anthropologists (such as Johann Jakob Bachofen) to indicate a theoretical early state of human society characterized by the absence of the institution of marriage in any form. Women were the common property of their tribe, and the children never knew their fathers.[1] Sometimes known as "primitive promiscuity".

2. BÖLÜM - AİLE

"Aile hareketli öğedir, diyor Morgan, asla duraklama halinde değildir; toplum aşağı bir dereceden daha yüksek bir dereceye geliştiği ölçüde, aile de aşağı bir biçimden daha yukarı bir biçime geçer. Buna karşılık, akrabalık sistemleri hareketsizdir; ailenin zaman boyunca sağladığı gelişmeleri, akrabalık sistemleri ancak uzun aralıklarla sağlarlar ve ancak aile köklü bir dönüşüm gösterdiği zaman akrabalık sistemleri de köklü bir dönüşüme uğrarlar. Marx, buna şunu ekler: "Ve genel olarak, siyasal, hukuksal, dinsel ve felsefi sistemler için de durum aynıdır." Aile yaşamaya devam ettikçe akrabalık sistemi katılaşır; akrabalık sistemi alışkanlık gücüyle değişmelere karşı direndikçe, aile onu aşar." (s. 38-39)


"Geleneksel anlayış, yalnız tek-eşli-evlilikle (monogamie), onun yanısıra, bir de, bir erkeğin birkaç kadınla evlenmesi, pek sıkışırsa, bir kadının birkaç erkekle evlenmesini tanır; ve pratik yaşamın, resmi toplum tarafından zorla kabul ettirilmek istenen engelleri sessiz sedasız, ama teklifsiz tekellüfsüz aşmasını da, dar kafalı ahlakiyatçılar gibi, görmezden gelir. Buna karşılık ilkel tarihin incelenmesi bize, erkeklerin çok-karılılık halinde yaşarken, karılarının da aynı zamanda çok-kocalılık halinde yaşadıkları ve bu nedenle, ortak çocukların da herkesin çocuğu olarak kabul edildiği durumların varlığını gösterir ki, tek-eşli-evlilik biçimine varılmadan önce, bu durumlar birçok değişikliklere uğramışlardır. Bu değişiklikler, başlangıçta çok geniş bulunan ortaklaşa evlilik ilişkisi çemberinin giderek daralması ve sonunda, bugün ağır basan karı-koca-evliliği durumuna dönüşmesi biçiminde olmuştur." (s. 39)

TARİH ÖNCESİ UYGARLIK AŞAMALARI

FRIEDRICH ENGELS - AİLENİN, ÖZEL MÜLKİYETİN VE DEVLETİN KÖKENİ

"Bütün varlıklar arasında, yalnızca insan, gereksinimlerini karşılamak için gereksindiği şeylerin üretimine, hemen hemen mutlak bir biçimde egemen olabilmiştir. İnsanlığın gelişmesindeki bütün büyük dönemler, tamamen denebilecek bir biçimde, beslenme kaynaklarındaki genişleme dönemleriyle düşümdeştirler." (s.29)


1. YABANILLIK


  • Aşağı aşama: Ağaçlar üzerinde (yırtıcı hayvanlardan korunmak için) yaşam. Heceli (articule) bir dilin ortaya çıkışı.
  • Orta aşama: Balık tüketimi & ateşin kullanılması. İkisi birarada bulunur, çünkü balık tüketimi ancak ateşin kullanılmasıyla tamamen mümkün olmuştur. 
  • Yukarı aşama: Ok ve yayın türetimi. 
"Barbarlık çağı için demir kılıç ve uygarlık için ateşli silah neyse, yabanıllık için de ok ve yay odur: her sorunu çözen silah." (s. 31)


Bundan sonraki gelişmeler insan topluluklarının bulunduğu coğrafyaya göre farklılık gösteriyor. Kimi topraklarda bitki ekimine geçilirken kimi bölgede hayvan evcilleştirilmesi öğreniliyor.


2. BARBARLIK


  • Aşağı aşama: Barbarlık dönemi çömlekçiliğin bulunmasıyla başlıyor. 
  • Orta aşama: Doğuda hayvan evcilleştirilmesi / Batıda bitki ekimi ve yapılarda taş, kerğiç kullanımı.
  • Yukarı aşama: Demir madeninin eritilmesi ve dökümü. Abecenin türetimi ve bunun yazıda kullanılması. 
"Aryen ve Semit ırkları üstün gelişmesini, belki de, bu ırkların beslenmesinde et ve sütün bolluğuna ve özellikle bu bolluğun çocukların gelişmesi üzerindeki olumlu etkilerine bağlamak gerekir. Gerçekten, hemen hemen tamamen bitkisel bir beslenmeyle yaşayan Yeni-Meksika'nın Peubloslu yerlileri, daha çok et ve balık yiyerek yaşayan barbarlığın aşağı aşamasındaki yerlilerden daha küçük bir beyne sahiptirler." (s. 34)

"Şimdilik Morgan'ın düzenlediği sınıflamayı aşağıdaki gibi genelleştirebiliriz: Yabanıllık: Doğa ürünlerinden, onları hiç değiştirmeden yararlanmanın ağır bastığı dönem. İnsan eliyle yapılan üretim, hreşeyden önce bu yararlanmayı kolaylaştıran alletlerin üretimidir. Barbarlık: Hayvan yetiştirme, tarım ve insanın faaliyeti sayesinde doğal ürünlerin üretimini artırmayı sağlayan yöntemlerin öğrenilmesi dönemi. Uygarlık: İnsanın doğal ürünleri hammadde olarak kullanmayı öğrendiği dönem; asıl anlamda sanayi ve ustalık dönemi." (s. 35)