21 Ağustos 2011 Pazar

Anti-Dühring - Emile Botigelli'nin sunuşu

Botigelli'nin sunuşundan ilk olarak anlayacağımız şu ki; Anti-Dühring bir mücadele içinde doğmuş. Neyin mücadelesi? Marx ve Engels'in yani marksizmin sosyal-demokrasiye karşı mücadelesi. Bu bağlamda bir "privat-dozent" olan Dühring'i, Alman Sosyal Demokrat Parti'nin sosyal-demokrat tarafının sembolü alarak (ki bir ara gerçekten o hale gelmiş) Anti-Dühring eseri meydana gelmiş. Dühring gibi ünlü edilen şahıslara bir diğer örnek de Lenin'in "Halkın Dostları Kimlerdir?" eserindeki Mihaylovski olarak verilmiş. Söylendiğine göre marksistler olmasa bu iki şahsın da tarihe geçmesi mümkün olmayacakmış. Bu arada Lenin de bu eserinde tabi ki bir düşünceye, halkçılığa, karşı savaşım vermiş. Burada "narodizm" teriminin de halkçılık anlamına geldiğini öğreniyoruz.

Marx ve Engels'in Komünist Manifesto'dan itibaren işçilerde bir biliçlenme oluşturmayı amaç edindiği dile getiriliyor. Bilinç, bilinçlenme benim de üzerinde epey sorgulama mesaisi harcadığım bir konudur. Beno Kuryel de bilinç yerine farkındalık sözünü tercih ederdi. Benim sorgularımda; bilinç nedir, kim bilinç verebilir, bilinç verdiğini iddia eden kişi kendinin bilinçli olduğunu hangi referanslara dayanarak söyleyebilir, örneğin Türkiye'de yaşadığım topraklarda kendini müslüman diye tanıyan birine göre bilinç tanrıya (allaha) inanmak değil midir? O halde dünya görüşümüzü belirlediğimiz gibi bilinç referasnlarımızı da biz mi belirleriz? Öyleyse bir başkasını bilinçlendiriyoruz diye nasıl söyleyebiliriz ki?

"Almanya'da devimci hareketin başlangıç noktası, 1848 devrimidir" deniyor. Mutlakiyet rejimine son verme girşimiymiş bu devrim. Botigelli sunuşta Alman işçi sınıfının oluşumunu, gelişimini özet olarak geçse de, anlaşılan o ki, bu kitabı anlamak için bu tarihlerdeki Almanya'nın durumunu bilmek büyük avantaj olur. Sunuş boyunca, bu dönemdeki işçi sınıfının teorik perspektif yokluğu içinde olduğu dile getiriliyor.

Bu sıralarda, 1852'de, Prusya'da, mutlakiyetin komünistlere bir darbesi olmuş. 1850'de bir tarım ülkesi olan Prusya'nın 1870'e doğru sınai üretiminin nasıl arttığına, sınai üretiminin artmasıyla da işçi sınıfının nasıl güçlendiğine işaret ediliyor. Tabi bu sırada işçi sınıfının elinde hiçbir hak (sendikalar, ulusal örgütlenme vb.) olmadığından fakat buna rağmen 1850-1856 arasında ücret veya çalışma zamanı için yapılan toplam 40 grev olduğundan söz ediliyor. Eğer toplu grevler ise sayıya bak, vay be! Türkiye'de toplu grev en son ne zaman oldu acaba?

Schulze-Delistsch ve Sonnenman gibi liberal burjuvaların varlığını ve bunların işçi örgütlenmelerindeki etkisinden de söz edilmiş. O sıralarda işçi hareketi burjuva devrimiyle çok yakın hareket etmiş hatta kimi zaman ortaklaşmış. August Bebel bile önce burjuva saflarında epey sonrasındaysa Liebknecht'in etkisiyle sosyalizm saflarında yer almış.

1850 - 62 arasında Lasalle'a kadar işçi sınıfındaki ideolojik yoksunluktan dem vuruluyor. Bu dönemde işçi sınıfının istekleriyle burjuvanın istekleri birbirine karışmış. Bu istekler; birleşme ve toplanma özgürlüğü, tek dereceli seçim olarak özetleniyor. "Ulusal birlik" sorunu kafaları karıştırmış, işçi sınıfı bu sorun etrafında burjuva ile birleşmiş deniyor. Bunun somut örneği 1859'da kurulan Nationalverein'in (Ulusal Birlik) kurulması ve bu birlikte işçi ve burjuvanın birlikte yer almasıdır. "Her ne denli Alman birliğinin, Alman işçisinin en önemli gelişme koşullarından biri olarak değerlendirilmesi gerekirse de, bu birliğin gerçekleşmesi, aslında devrimci proletaryanın birliğini engelleyen ve teorik bilinçlenmesini geciktiren bir bölünme kaynağı olmuştur." (s. 12)

Ve Lasalcı parti kuruluyor .. 1862 Londra sergisi denen (neden sergi dendiğini anlayamadım?) toplantı bir dönüm noktası olmuş. Burada buluşan delegasyonlar Ulusal Birlik'in karşı çıkmasına karşın Leipzig'de Alman işçileri ulusal kongresi olması için çağrıda bulunmuşlar. Ve içlerinden önde gelenleri, Lassalle'a, işçi sınıfının bilimsel temellere dayanan bir program hazırlaması için başvuruyorlar. Lassalle kimdir, neden ona başvuruluyor gibi sorulara sunuşta çok yer verilmemiş. Sadece Lassalle'in görüşlerinin burjuva isteklerden uzaklaşmadığı şiddetle vurgulanmış. Lassalle'ın 1863'te "Leipzig'de bir Alman işçileri genel kongresi çağırma merkez komitesine açık mektup" olarak gönderilen Emekçilerin Programı, Alman Emekçileri Genel Birliği'nin 23 Mayıs 1863'te kurulmasına temel hazırlıyor.

Bu birlik sayesinde işçi sınıfı burjuvaziden siyasal olarak ayrılıyor. Bu birliğin programında yer alan ve burjuvazi ile en büyük ayrılma noktasını yaratan da; kapitalist sömürünün varolduğu sürece proleteryanın kurtulamayacağı maddesidir. Fakat maalesef bu birlik bundan ileri gidemiyor. Lassalle'nin işçi sınıfına gösterdiği iki amaç; tek dereceli ve gizli genel oy hakkının elde edilmesi ve devlet yardımı ile üretim kooperatiflerinin kurulması. İlk istek "sosyalizme parlamenter yoldan geçiş düşü" olarak eleştiriliyor, ikinci istek ütopik bulunuyor.

"Ücretlerin tunç yasası savı" ile ücretlerin yükseltilmesi mücadelesinin en önemli mücadele olduğu iddia ediliyordu. Bu sırada Lassalle, tutkularını belli ediyor ve kendini kral gibi 5 yıl için başkan atandırıp, diktatörlük kuruyordu. Daha sonra 1864'te bu diktatörlüğü von Schweitzer aynı şekilde devam ettirmiş. Schweitzer çekildikten sonra da parti dağılyor ve değerli militanlar Eisenach'da kurulan sosyal-demokratik partiye katılıyorlar.

Bu sıralarda Halk Partisi (Volkspartei) kuruluyor, Liebknecht 1866'da Saksonyat Halk Partisi'nin kuruluşuna katkıda bulunuyor. Derken 1868'de Nuremberg'de İşçi Birlikleri Konfederasyonu'nda Enternasyolin tüzüğünden faydalınarak bir program oluşuturuluyor. Bu sayede taleplerini bir adım daha artıran işçi sınıfı, programlarında hala üretim araçlarının toplumsallaştırılmasından ve siyasal erkin fethinden söz etmemekle eleştiriliyor. Konfedarasyondaki hareketlilik mücadeleyi bir parti oluşumuna götürüyor ve Alman Sosyalist İşçi Partisi'nin ilk kongresi toplanıyor. "Marx ve Engels, Eisenach'ta kendi partileri olarak kabul edebilecekleri ilk partinin kurulmuş olduğunu düşüneceklerdir." (s. 16). Burada da yine eşit, tek dereceli (nedir bu tek dereceli incelemek lazım?) ve gizli genel oy hakkı, kilise ile devletin ayrılması (hala Türkiye'de başarılamayan bir talep), basın ve dernek kurma özgürlüğü, sürekli ordunun yerine halk ordusunun geçirilmesi (bunu neden talep ediyorlar?) gibi taleplerle ilerliyorlar. "Kendine erek olarak, yalnızca tüm sınıf egemenliğinin kaldırılmasını değil ama ücretliliğin kaldırılmasını saptayarak yeni parti, burjuvazi ile bozuşuyordu." (s. 16) Program hala ciddi lasalcı etkiler taşıyor ve ilk madde "özgür halk devletinin" kurulmasını hedefliyor.

Enternasyonalin ilkelerine katılması sebebiyle partinin militanlarına baskı çok artıyor. Alman İmparatorluğu'nun kurulması iktisadın gelişmesini, sınainin büyümesini, sınainin büyümesi ise işçi sınıfımın gücünü geliştirmesini sağlıyor. İşçi sınıfının güçlenmesiyle bir birlik kurulması gündeme geliyor ve Genel Alman Emekçileri Birliği sosyalistlere birleşme önerisinde bulunuyor. Bu birleşmede "azeynahçılar" (öncülüğünü Bebel ve Liebknecht'in yaptığı parti) güçlü durumda iken lasalcılar başvuran durumundadır. Fakat Liebknecht ve Bracke'ın tüm çabalarına ve Marx&Engels'ten aldıkları desteğe rağmen oluşum lasalcı özden kurtulamaz. 

"Gotha Programının Eleştirisi"nin Marx'ın 1875'teki teorik düşüncesinin bilançosu olduğu söyleniyor. Bu eleştiride proleterya diktatörlüğünün vurgulandığı dile getiriliyor. Burada Marx'ın düşüncelerindeki gelişim ve kendi öncelini aşma hamlesi vurgulanıyor. Eisenach programında bulunan ve kendisinin de kabul ettiği çoğu öğeyi bu sefer lasalcı diyerek eleştiriyor Marx. (Marx'a ithafen) ".. 1875'te altı yıl önce olduğundan daha güç beğenir görünür. Ve bu davranıştan çıkartılacak bir ders vardır." (s. 19). Bu arada Eisenacht'ta programdan kaldırılan ücretlerin tunç yasası burada yeniden programa konmuş.

Bu noktada Marx, işçileri teori yoksunluğu sebebiyle ciddi biçimde eleştiriyor ve eylemlerinin teorik temellerini belirleyip programa yazmalarını istiyor. İşçilerin kendisini anlayacak düzeyde olmamasından sebeple, Dühring denen bir zatı anlamaya ve kafalarının daha da karıştığı belirtiliyor. Lasalcılar ve Marx'tan yana olanlar diye bölünen işçiler bu sefer de Dühring ve Marx yanlıları şeklinde bölünüyorlar.

Dühring kimmiş? Matematik ve hukuk öğrenimi gören, 28 yaşında kör olan ve bu sebeple yargıçlık mesleğinden el çekmek zorunda kalan, felsefe ve iktisat dersleri vermek üzere öğretim görevlisi olan, Yahudi düşmanı olduğu iddia edilen, 1870'ten sonra sosyalist olduğunu açıklayan, büyük adamları pozitivist Auguste Comte ve iktisatçı Carey olan, Darwin'i yadsıyan bir zat. "En çarpıcı yönlerden biri, Hegel'in yadsınmasıdır. Dühring, diyalektiği yadsır ve kendi "ölümsüz doğruluklar"ının değerini olumlar." (s. 22) Diyalektiğin yani doğa ve toplumda hareketin yadsınması usun da yadsınması anlamına gelir deniyor.

Schopenhauer tasviri oldukça ilginç; ".. usdışı öğretileri ve insanın hiçbir kurtuluş bulamayacağı ölümsüz bir kötülüğü kabul etmesi .. "

Burjuvazinin, usun rolünü yadsıyıp dünyanın değişmez olduğunu savunmakta çıkarı olduğu fakat bilimin gelişmesini yadsıyamayacağı söyleniyor. Dühring'in Carey'in çömezi olduğundan bundan dolayı da kapitalizmi kabul edip çelişkilerini düzeltmek istediğinden söz ediliyor. Dühring'ten şu şekilde söz ediliyor; "Gücünün bilincine varan ve örgütlenen bir işçi sınıfını yanıltacak adamın ta kendisidir." (s. 23) Tabi burada hemen akla bir soru geliyor; gücünü farkeden işçi sınıfı da okusun ve yanılmasın ama maalesef o zaman da işçi sınıfının teorik olarak edilgen konumda olduğu her sayfada görülüyor.

Parti hızla Dühring'e doğru yöneliyor, önmeli militanlar (Most vb.) Dühring'in ateşli savunucusu kesiliyorlar. Bebel bile "Yeni bir komünist" makalesinde Dühring'i övüyor. Ve Liebknecht'in yönettiği resmi parti yayın organı Dühring propagandası yapan yayın durumuna kadar geliyor. Dühring'in bu sıralarda yayınladığı; "Ekonomi Politik ve Sosyalizmin Eleştirel Tarihi" makalesi Marx'a ağır sövgüler içeriyormuş. Fikrini değiştiren Liebknecht nihayetinde Engels'ten destek istiyor.

Engels, bu sıralarda 18 yıldır, Marx'ın Kapital'i yazarken maddi dayanak sağlamak için, Ermen ve Engels firmasında sürdürdüğü "kürek mahkumluğu"ndan kurtulmuş, bilimsel irdelemelere dalmayı düşünüyor fakat işçi sınıfının durumu kendisini bu çalışmalardan alıkoyuyor. Ne fedakarlık!

Dühring yanlılarının iyice ateşlenmesiyle Libknecht, Engels'ten tekrar destek isteyince ilk olarak Dühring'e direk cevap vermeyi pek uygun görmeyen Engels, Marx ile mektuplaşmalarıyla "ekşi elmayı ısırmayı" kabul ediyor. "Dühring için, eski tarih repertuvarım ve bilimsel irdelemelerim bana büyük yardımlarda bulunuyor ve işimi birçok yönden kolaylaştırıyorlar. Özellikle doğa bilimleri konusunda, alanın bana çok daha az yabancı bir duruma geldiğini ve bu alanda, sakına sakına da olsa, belli bir özgürlük ve belli bir güvenle ilerleyebileceğimi sanıyorum. " (s. 30)

Anti-Dühring çalışması 2 yıldan fazla zaman almış. 1876 Eylül - 1877 Ocak arasında ilk bölümü, "Bay Eugen Dühring Felsefeyi Altüst Ediyor" başlığıyla 19 seferde Vorwarts'ta yayınlıyor. Marx da bir bölüm ile katkıda bulunuyor. İkinci kısım,
"Bay Eugen Dühring Ekonomi Politiği Altüst Ediyor", Temmuz-Aralık 1877'de 9 seferde yayınlanıyor. Üçüncü kısım, "Bay Eugen Dühring Sosyalizmi Altüst Ediyor", 1877 Ağustos - 1878 Mart arasında yazılıyor ve 5 sefer de yayınlanıyor. Ve Engels çalışmayı şu sözlerle bitiriyor; " .. Dühring işini çok şükür bitirdim ve dünyaları verseler bu işe devam etmeyi istemem." (s.31)

Anti-Dühring'in yayınlanması sırasında Dühring yandaşları yayın organına yaptıkları baskılarla birçok zorluk çıkarıyorlar. Ve Engels, Liebknecht'e makalelerin kesilmeden yayınlatmasını isteyen bir ültimatom gönderiyor. Bu sırada Dühring'in "Sanço Pança"sı Abraham Ensz, Engels'e sövgü dolu bir broşür yayınlıyor. Nihayet Gotha'da toplanan kongrede Dühring yandaşları işi azıtıyor ve Engels'in makalelerinin yayından kaldırılmasını istiyor. Bu kongrede Liebknecht ve Bebel'in ara önerileri oluyor ve Liebknecht ateşli bir şekilde Engels'i savunuyor. Aynı zamanda makaleler bazı militanlarda etkisini gösteriyor ve onların da savunuculuğunu kazanıyordu. Böylelikle kongrede marksistlerin üstünlüğü oluşuyor ve bundan sonra Dühring gerileme dönemine giriyor.

Dühring 1877'de Berlin'de üniversiteden atılıyor, sosyalistler geri alınması için destek veriyor fakat bu sırada Dühring hükümet ile uzlaşınca sosyalistler gözünde kalan saygısını da kaybediyor.

Engels makale isimleriyle de Dühring'in "Carey Ekonomi Politik ve Toplumsal Bilimleri Altüst Ediyor"a ince bir gönderme yapmış.

Bu dönemdeki işçi sınıfının durumu birkez daha özetlenmiş; ".. Enternasyonal tüzüğü, eylemi yönetmeye yarıyor ve Marx ile Engels'in, öğütlerine başvuruluyordu. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, Alman partisinde hiç kimse, ne bu eylemin ilkelerini düşünmeye, ne de bu eylemi bir dünya görüşüne bağlamaya çalışıyordu. Erkliğin alınması için, ama sosyalizmin insanlık tarihinde ne anlama geldiği üzerinde açık bir görüşten yoksun olarak, savaşım veriliyordu." (s. 35)

Anti-Dühring'e bir marksizm ansiklopedisi deniyor ve bu eserde Engels'in, " marksist dünya görüşünün tüm bilgi alanlarındaki bireşimini ilk kez olarak" yaptığı dile getiriliyor. Engels'in ilk olarak modern materyalizmi tanıttığı çünkü artık mekanik materyalizmin aşılmış olan bilimsel verilere dayandığı söyleniyor. Pozivitizm şu şekilde tasvir ediliyor; "Pozivitizm, bilimlerin 19. yy'ın ilk yarısındaki belli bir gelişmesine uygun düşüyor ve onların başarıları ile bütünleşmeye çalışıyordu. Ama bütünsel bir materyalist görüşten yoksun bulunması sonucu, olaylar topluluğunu kavrayamıyordu. Tamamen pozivitist olmak isteyen August Comte, dünyayı yönetenin fikirler olduğunu söyleyecek denli ileri gidiyor ve böylece kapıyı idealizme açıyordu. Yüz yıl öncekine göre çok yüksek bir düzeyde de olsa, bilgiler düzeyi, gerçeği büsbütün kavrayamıyordu." (s. 37)

Bilimler topluluğunun hareketi klasik nedensellik ile açıklanamıyor, yeni bir arayışa giriliyordu. ".. bilgi sürecine kendi birliğini yeniden kazandıran bir yöntem, güçlüklere meydan okumayı ve onları idealizme sıçramanın sunduğu kolay çözümlere başvurmaksızın çözmeyi sağlayan düşünce kuralları bulmak gerekiyordu." (s. 37) Bu arayış sonucunda yöntem bulundu; diyalektik materyalizm.

38 ve 39. sayfalarda burjuva felsefesi ve marksizm kıyaslanarak anlatılıyor. "Varlığın bilinç üzerindeki önceliğini doğrulayan ve düşüncenin içinde oluştuğu koşullara sıkı sıkıya bağımlı olduğunu olumlayan marksizm .. . Marksizme göre, bilgimiz genişlediği, gerçeği daha bilimsel bir biçimde kavradığımız ölçüde düşüncemizin biçimleri dönüşür. Felsefe, artık, öteki bilimler üstünde, bilgimizin eksiklerini kapatmayı gözeten bir bilim değildir. Gerçekliğin düşünce düzeyindeki dışavurum ve bireşimidir, doğal ve insanal olayların araştırılmasında bilim tarafından elde edilen sonuçların genelleştirilmesi ve benimsenmesidir." (s. 39) Diyalektik materyalizm için; "niteliği gereği bilginin her yeni adımı ile kendi yasası gereği zenginleşmek ve dönüşmek zorunda kalacaktır" deniyor.

Botigelli, kitabın eskidiğinin çok açık olduğunu, genetik, nükleer biyoloji gibi alanlardaki büyük ilerlemelerin marksist dünya görüşüyle tekrar yorumlanması gerektiğini iletiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder